Seninle baş başa, oldukça önemli ve bazen tartışmalı olabilen bir konuyu—“devam eden mahkeme süreci silah ruhsatını engeller mi?” sorusunu birlikte irdeleyelim. Hukukla, bireysel haklarla ve toplumsal güvenlikle kesişen bu meseleye samimi bir sohbet havasında yaklaşıyorum.
“Devam Eden Dava” ve Silah Ruhsatı: Ne Anlama Geliyor?
Bir dava süreci, bir kişinin suçlandığı ama mahkûmiyet kararı kesinleşmemiş olduğu durumu ifade eder. Hukuken herkes “masumiyet karinesi” kapsamında değerlendirilebilir. Ancak, silah ruhsatı talebinde bu masumiyet karinesi çoğu zaman tek başına yeterli olmuyor. Neden? Çünkü silah ruhsatı yasası ve yönetmelikleri, başvuruda bulunan üzerinde “soruşturma/kovuşturma” bulunan kişilere özel kısıtlamalar getiriyor. ([Polat Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu][1])
Hâlihazırda devam eden bir dava varsa —yani kişi hâlâ mahkemeye çağrılmış, yargı süreci bitmemişse— birçok kaynağa göre ruhsat başvurusu ya reddediliyor ya da önceki ruhsat yenilenmiyor; mevcut ruhsat varsa silah emanete alınıyor. ([Av.Muhammed Sarıkaya][2])
Güncel Durum: Mevzuat ve Uygulama Ne Diyor?
Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) ve ilgili yönetmelikler, silah ruhsatı için başvuruda aranan şartların başında “temiz adli sicil kaydı / sabıka yokluğu / soruşturma ya da kovuşturma altında olmama”yı getiriyor. ([Kadim Hukuk ve Danışmanlık][3])
Eğer kişi hakkında dava sürüyorsa —yani “hakkında kovuşturma/ceza davası açılmış”sa— ruhsat işlemleri durduruluyor. Ruhsat verilmiyor ya da ruhsat yenilemesi yapılmıyor. ([Protokol Hukuk][4])
Mevzuat açısından bu uygulama, bazen “masumiyet karinesi” ilkesine aykırılık tartışması doğurabiliyor. Çünkü mahkeme sonucu kesinleşmeden kişinin silah sahibi olmasına engel olunuyor. ([Av.Muhammed Sarıkaya][2])
Yani kısaca: Mevzuat ve uygulama çoğu zaman “devam eden mahkeme → silah ruhsatı yok / yenilenmez / emanete alınır” sonucuna işaret ediyor.
Neden Bu Katı Tutum? Güvenlik ve Toplumsal Sorumluluk
Bu katı tutumun ardında temelde kamu güvenliği endişesi yatıyor. Silah taşıma ve bulundurma hakkı, ağır sorumluluk gerektiriyor. Devam eden davalar, kişiye yönelik suç isnatlarını —henüz kesinleşmemiş olsa da— gündemde tutuyor. Bu durumda ruhsat vermek, hem bizzat birey hem de toplum açısından risk taşıyabilir.
Ayrıca, silah ruhsatı başvurularında aranan sağlık raporu, psikolojik uygunluk, adli sicil kontrolü gibi kriterlerle, potansiyel risklerin önüne geçilmek isteniyor. ([HUKUKBİL -][5])
Bu yaklaşım, silah bulundurmayı bir ayrıcalık değil, ciddi bir izin ve sorumluluk meselesi olarak görüyor.
Eleştiriler & Masumiyet Karinesi Tartışması
Öte yandan, bu uygulama “suç sabitlenmeden hak kısıtlanır mı?” sorusunu gündeme getiriyor. Hukuki olarak “masumiyet karinesi” bir geçerli ilkedir. Ancak pratikte bu ilke, silah ruhsatı başvurularında çoğu zaman göz ardı ediliyor. ([Polat Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu][1])
Bu da bazılarının gözünde adalet prensipleriyle, bireysel haklarla devlet güvenlik politikasının çelişkisi anlamına geliyor. Bu tartışma, sadece bireysel bir başvuru meselesi değil; ceza hukuku, toplumsal güvenlik, birey-devlet dengesi gibi geniş bir yelpazede şekilleniyor.
Geleceğe Dair Olası Senaryolar & Ne Değişebilir?
Daha net kriterler: Mevzuat ve uygulamada “hangi suçlardan dolayı dava varsa ruhsat verilemez / verilir” kriterlerinin netleşmesi tartışması var. Belki de ileride, suçun niteliği, kamuya etkisi, kişinin geçmişi gibi ölçütler daha ayrıntılı düzenlenebilir.
Dava süreçlerinin hızlanması: Yargı süreçlerindeki gecikme ve belirsizlik, ruhsat başvurularını zorlaştırıyor. Yargı sistemindeki iyileştirmeler, bu belirsizliği azaltabilir.
Polis / güvenlik politikalarında değişim: Toplumda silah bulundurmanın riskleri, güvenlik perspektifleriyle yeniden değerlendirilirse, ruhsat verme kriterlerinde hem liberal hem daha sıkı yaklaşımlar gündeme gelebilir.
Bireysel hak–toplumsal güvenlik dengesi üzerine kamuoyu tartışmalarının artması: Masumiyet karinesi, bireysel haklar ve devletin sorumluluğu arasında kurulacak yeni dengeler, silah ruhsatı uygulamalarını etkileyebilir.
Neden Bize Bu Kadar Dokunuyor?
Çünkü bu konu, sadece hukukî bir formalite değil; bireyin hakları, devletin güvenlik sorumluluğu, toplumsal güvenlik ve adalet duygusu gibi birçok katmanda hayat buluyor. Bir arkadaş grubunda tartıştığımızda bile, farklı bakış açıları çıkabilir: “Suç sabitlenene kadar insan masumdur” diyenler olabilir; “Silah kolay olmamalı, toplum güvenliği önemli” diyenler olabilir. Ve bu çeşitlilik, demokrasinin, hukuk devletinin bir yansıması.
Kapanış — Düşündüren Sorular
Sizce, bir dava hâlâ sonuçlanmamışken silah ruhsatı sahibi olmak hukuken ve ahlaken ne kadar haklı?
Masumiyet karinesi ile toplumsal güvenlik dengesi nasıl kurulmalı?
Mevzuatta ya da uygulamada yapılacak değişikliklerle, hakların korunması ve güvenliğin sağlanması aynı anda mümkün olabilir mi?
Senin görüşün ne? Bu konuda ne düşünüyorsun?
[1]: “Yargılaması devam eden kişilere silah ruhsatı verilebilir mi?”
[2]: “Yargılaması Devam Eden Kişilere Silah Ruhsatı Verilmemesi ve Yenileme …”
[3]: “Silah Ruhsatı Nasıl Alınır? (Bulundurma ve Taşıma) 2025”
[4]: “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararının Silah Ruhsatına Etkisi”
[5]: “Silah Ruhsatı Verilmesini Engelleyen Haller Nelerdir?”