40 Ayak Böcek mi?
Bir sabah, bahçemdeki eski taş duvarın kenarına yerleşmiş bir yaratık fark ettim. O kadar uzun ve inceydi ki, gözlerime inanamadım. Küçük, sarmal vücutlu, üst üste tüy gibi uzanan bacaklarıyla hareket eden bu yaratık, bana tam da “40 ayak” bir böceği hatırlattı. Ancak böcekler, ne kadar korkutucu ve garip görünseler de, her zaman bir anlam taşır; bazen derin bir sembol, bazen de hayatın içinde kaybolduğumuz o ince çizgi…
Bir sabah, baktığımda o böceğin bir metafora dönüştüğünü fark ettim. Her bacağı, yaşamımızdaki bir engeli, bir soruyu, bir yanıtı simgeliyordu. Ve ben o soruyu kendime sormaya başladım: “Gerçekten de ’40 ayak böcek’ mi bu?” Yoksa bu sadece, hayatta çözüm arayan, ama tam olarak nasıl çözebileceğini bilemeyen biri miydi?
Bir Adam, Bir Kadın
Hayatımda en çok sevdiğim insanlar, bana farklı bakış açıları kazandırmış olanlardır. Bir gün, bir arkadaşım, bir mesele karşısında çözüm odaklı yaklaşırken, ben daha çok duygusal ve ilişkisel bir açıdan bakmayı tercih ettim. O zaman fark ettim, erkeklerin genellikle stratejik düşünme ve çözüm odaklı yaklaşma eğiliminde olduğunu, kadınların ise olayları daha çok empatik bir şekilde değerlendirdiğini.
Ahmet, hayatı çok mantıklı çözümlemeye çalışan bir adamdı. O yüzden her zaman bir yolu olmalıydı. Bir sorunla karşılaştığında, ona ne kadar zor gelse de, en kısa zamanda çözebileceğini düşünürdü. Ama bazen, çözümün arkasındaki duyguyu fark etmeden, çözüm sunduğunda her şeyin bir süreliğine çözüme kavuştuğunu düşünse de, kalıcı bir iyileşme olmuyordu.
Zeynep ise her zaman başka bir bakış açısına sahipti. Herhangi bir sorunu Ahmet’ten farklı şekilde ele alıyordu. O, “bir çözüm bulmak değil, duygusal bağ kurmak” gerektiğine inanıyordu. Ahmet’in hızlıca çözmeye çalıştığı şey, Zeynep’in gözünde bazen bir yaranın iyileşmesi için gerekli olan birkaç anlık dokunuştu. Gerçekten iyileşmek için, birine duygusal anlamda dokunmak gerekiyordu. Bu noktada, çözüm odaklı yaklaşım bir noktada geçerliliğini yitiriyor, yerini empatik anlayış alıyordu.
Çözüm, Bir Anlık Farkındalıkta Gizli mi?
Zeynep, Ahmet’in 40 ayaklı böceği bulduğunda ona şunları söyledi: “Belki her bacak, bir sorunu temsil etmiyor, belki her bir adımda daha fazla insan olmayı hatırlıyorsundur.” Ahmet şaşkınlıkla Zeynep’e baktı. Bu cümleyi daha önce hiç düşünmemişti. Kendisi hep bir şeyleri çözme arzusuyla yaşamıştı; fakat çözüm, bazen sadece bir anlayışa ve bağ kurmaya dayanıyor olabilir miydi?
İşte o zaman anladılar ki, çözüm sadece mantıklı bir yol değil, aynı zamanda hissetmek, empati kurmak ve insan olmayı hatırlamaktı.
40 ayak, aslında sadece bir varlık değil, her birinin birer anlamı vardı. Bazen bir sorunu çözerken kaybolduğumuz, bazen ise yalnızca duygusal yanıtlarımızla yüzleştiğimiz zamanları simgeliyordu. Ahmet’in gözleri, bir anlığına değişti. Sorun çözme takıntısı, yerini içsel bir huzura bırakıyordu.
Hikayenin Bize Anlattığı
Zeynep’in anlayışı, Ahmet’i yeniden düşünmeye itti. Gerçekten de, çözüm bazen doğru adımları atmak değil, birinin sadece yanında olmak, onunla olmak, onun yüreğini dinlemekti. O 40 ayaklı böcek, ne kadar korkutucu gözükse de, aslında bizi yönlendiren bir yolun simgesiydi: Bazen yavaşlayıp, içinde bulunduğumuz anı kabul etmek ve duygusal olarak bağ kurmak gerekiyordu.
Hikayenin sonunda, Ahmet ve Zeynep, birbirlerinin bakış açılarını anlayarak, daha derin bir bağ kurdular. 40 ayak, bir çözüm arayışının değil, bir yaşam deneyiminin simgesiydi.
Sizce de bu şekilde değil mi? Birçok zaman, sorunların çözümü, aslında onları ne kadar derinlemesine hissettiğimizde ortaya çıkıyor. Hangi adımı atacağımızı bilmesek de, belki de bizlere gösterilen yolun aslında ne kadar basit olduğunu anlamamız gerekiyor. Kendi içinde bir çözüm ve bir anlam taşıyan 40 ayaklı böcek, hepimize bir şey anlatıyor.
Siz, bu hikayeye nasıl bağlanıyorsunuz? Yorumlarınızı benimle paylaşın.